Okumanın Gücü
Kitap,
bilginin insanlar arasında yayılma vasıtası; okuma ise insanın
özgürleşmesi, soyut düşünme açısından genişlemesi, sevgiyi bilip
yaşaması, doğayı ve varlıkları tanıması, kendini bulması demektir.
Belki
hiçbirimiz şu ana kadar ne tam olarak bir kitap okuyabilmişizdir ne de
herhangi bir kitabı yorumlayıp başkalarına tavsiye etmişizdir. Maalesef
ülkemizde kitap okuma oranı çok düşük seviyelerde gözüküyor. Japonya`da
insanlar tramvayda, trende, otobüste, arabada yani her türlü taşıma
aracında elinde bilgi aracı olan kitabı eksik etmezken bizim de
ellerimizden spor ve magazin kitap ve dergileri eksik olmuyor. İşin
esefle bakılacak yanı, ülkemizde en çok kitap okuması gereken kişiler
gözüyle bakılan üniversite öğrencileri arasında okuma oranı %37,1`dır.
Kitaba para vermeyen aydınlarımız bile sigaraya paralar verebilmektedir.
İnsanlara kitap okuyup okumadıklarını sorduğumuzda mahcup ve altta
kalmamak için genelde şu cevabı verirler:”Boş zamanlarım olsa okuyorum.”
Bence bu kitaplara yapılmış bir hakarettir. Kitap eğer boş zamanlarda
okunuyorsa boş bir uğraşı olarak görüldüğünden dolayıdır. Yoksa ne diye
boş zamanlarında okusun ki? Ve ayrıca boş zaman yoktur, boşa geçen zaman
vardır. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki dünyayı insansız düşünemediğimiz
gibi insanı da kitapsız düşünemeyiz. Çünkü kitap okuma insan için ekmek
ve su gibi vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Hele teknolojik gelişmelerin ve
her güne yeni bir gelişmenin ve icadın sığdığı bu bilgi ve teknoloji
çağında insan buna çok daha fazla gerek duyuyor. Dünyada hızla meydana
gelen bu yeni gelişmelerin ve
değişmelerin gerisinde kalmamak için büyük bir gayretle kitaplarla dost
olmalı, onlarla haşır neşir olunmalıdır. İnsan ancak okuyunca, baş
düşmanı olan cehaletten kurtulabilir ve kendi alanında araştırıcı,
bilgili, geniş bakışlı ve çalışkan olarak yeni gelişen değişmelere ayak
uydurup başarı ve mutluluğu yakalayabilir.
Olaya
bir de dini bir pencereden bakacak olursak neden okumamız gerektiğini
daha iyi anlarız. Bizler Yüce Yaradanımızın “Oku” hitabından sorumlu
tutulduğumuz için okumalıyız. Bu emrin dinimizin ilk emri olması da
okumamızın önemini daha da artırıyor.
Bundan sonra aklımıza şöyle bir düşünce gelebilir: “Peki okuyalım da ne okuyalım?” Bu da tam yerinde bir soru olur. Hayvanların
dahi yiyeceklerini seçtiği bu hayatta akıl ve irade sahibi olan insan
da okuyacağı kitapları seçmelidir. Bu seçimde genel kaide okuyacağı
kitapların kendisine faydalı olmasıdır. Çünkü faydasız bilgi çok fenadır
ve insanın başına belalar doğurabilir. Önümüze
çıkan her kitabı okumaya başlarsak tıpkı önüne gelen her yiyeceği yiyip
mide fesadına uğrayan kişi gibi beyin fesadına uğramamız an
meselesidir. İnsanın sevdiği, güvendiği büyüklerin tavsiyelerinin
yanında milli manevi değerlerimize uygun; bize iyilik, güzellik ve
yardımlaşma duygusunu kazandıracak kitaplar başta olmak üzere dikkatle
seçtiğimiz her kitabı okuyabiliriz. Tarihini, ecdadını bilmek ancak
okumakla olur. Okumayan insan fakir ve tarihsizdir. Tarihsiz bir insan
veya toplumun başkalarına benzemesi ve dönüşmesi daha kolay olur. Kendi
olmayan, özgür olmayan birey veya toplum edilgendir, bağımlıdır. Thomas
Jatferson şöyle der: “Özgür insan, okuyan insandır.” Ayrıca bir gencin
bir yandan dünyayı tanımak ve kazanmak için ders çalışırken bir yandan
da inandığı dinin güzelliklerini anlatan, öğreten kitapları okuması da
pekâlâ doğaldır.
Kitap
okurken hiçbir zaman bir sınırlama yoktur. Çünkü hayatın dinamiğinde
değişim ve gelişim vardır. Ne kadar okursak okuyalım yeni kitaplar ve
bilgiler ortaya çıkacaktır. Bu durum bizi aralıksız, hayat boyu bir
okumaya sevk edecektir. Devamlı okuyunca yani Balzac`ın deyişiyle
çalışmanın, okumanın kölesi olunca bilginin efendisi olmak tertemiz ve
güzel bir sonuç ortaya çıkaracaktır.
Bizce
okumanın faydalarını anlatmaya kalkışmak ciltler dolusu eser vermeye
niyet etmek gibidir. Öncelikle her kitabı, her kitap bir ömürdür
düşüncesiyle okumalıyız. Yani okuduğumuz kitabın yazarının çoğunlukla
hayat tecrübelerinden esinlenilerek yazıldığının şuurunda olarak
okumalıyız. Ancak o zaman faydalarını görebiliriz.
Kitap,
insanın yetişmesi ve kültürel birikiminin oluşumunda önemli bir temel
taşıdır. Bu yönüyle kitap okuma, eğitici ve geliştiricidir. Okuyan
insanın düşünce ve anlama gücü gelişir, güncel meseleleri kolay anlar,
olaylara daha objektif bir açıdan bakar, günlük hayatında da etkileme,
gözlemleme ve ikna etme becerisini rahatlıkla uygulayarak kişilik
tahlillerini yapabilir.
Kitap
okuyan insanın bilgi dağarcığı ve kelime hazinesi zenginleşir. Ve insan
kelimelerle düşündüğü için kelime hazinesi ne kadar genişse düşünce
ufku o derece genişler ve zekâ seviyesi de o nispette artar.
Kitap
okuyan insan sosyal hayatta rahat ve aktif olur, genel kültürü ve
başarı düzeyi artar, olayları üç boyutlu olarak ele alıp daha geniş
düşünme kabiliyeti kazanır, daha sağlıklı düşüncelere sahip olur, hayata
ve tarihe etraflıca bakma imkânı bulur.
Okul
hayatında başarılar ve zaferler kazanır. Kitap okumanın hem sözel hem
de sayısal derslere olumlu katkıları olduğu için çok kitap okuyan
öğrenci hızlı okuyup anlayarak dakikaların altın değerinde olduğu
sınavda diğerlerinden daha başarılı olacaktır.
Bir
Mısır atasözü şöyledir: “Güçlü olmak istersen, söz ustası ol.” Çünkü
sınırlarda çarpışanlar, mücadele edenler artık silah, mermi değil
bilgidir. Bu yüzden kendi alanında güçlü, sözü geçen, tek adres,
otoriter, bir numara olmanın birinci temel şartı söz ustası ve bilgi
sahibi olmaktır. Bunun şartı ise daima kitap okumadır. Yine bir düşünür
şöyle der: “Dünyayı yöneten; kalem, mürekkep ve kâğıttır. Ve kişi,
insanlar arasında kendisini hiç terk etmeyecek asil bir konumunun
olmasını istiyorsa muhakkak okumalıdır” Yani bireyin işinde bir numara
olmasının şartı okumaktır. İster öğrenci olsun, ister memur, ister
esnaf, ister işçi, isterse de cumhurbaşkanı olsun; bu herkes için
değişmez bir kuraldır. Medeniyetin kaynağı kültür, kültürün kaynağı ise
bilgidir. Bilgi de ancak kitap ile olur. Ve şu da hiçbir zaman
unutulmamalıdır ki dünya şuan hakikaten kalem, mürekkep ve kâğıtla
yönetiliyor. Yani kendini kitapla yetiştirmiş ve çalışkan bireyler,
toplumlar ve milletler tarafından yönetiliyor.
Okumayı
okul ve meslek kitabı çerçevesinde görüp orda sınırlayanlar ve bunun
dışındaki bilgilere beyin kapılarını kapayan insanlar kısa süre sonra
kabuk bağlar ve çürümeye mahkûm olur. Ve beyni kabuk bağlayan birinin de
bunu yenilemesinin sırrı ise kitaplarla haşır neşir olmaktan geçer.
İnsanda öyle bir öğrenme ve bilme potansiyeli vardır ki dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanamaz. Hz.
Ali şöyle der:” Yemek yedikçe mide genişler fakat bilgi(kitap okuma)
böyle değildir. İnsanın hafızası balon gibidir, dolduruldukça genişler.”
İlim sonsuzluğunu burada gösteriyor işte. Başarılı olmanın temel etkeni
özellikle geçmişteki ve şimdiki insanların tecrübelerinden yararlanarak
onların düştüğü hata ve tuzaklara düşmemek ve başlanılan işe onların
tecrübeleriyle girmektir. Böyle yapmanın tek yolu ise onların
hayatlarını okuyup öğrenmektir. Ancak böyle amacımıza ulaşabiliriz.
Bilim,
sanat, düşünce ve kültür dünyamıza belirli bir okulu bitirmeyip
özöğrenim denilen yöntemle kendilerini yetiştirerek hakettikleri yerlere
gelebilmiş kişiler vardır. Bunlar bu bilgi, saygınlık ve tecrübelerini
okuma sevgisi sayesinde okudukları kitaplara borçludurlar. Edison ve
Einstein üniversite mezunu değillerdi. Ama okudukları kitaplar sayesinde
kendilerini tanıdılar ve hangi dalda kabiliyetli olduklarını keşfedip
başarılı oldular. Y. Sultan Selim`in Mısır seferine giderken onlarca
katır yükü kitabı yolculuğunda okuyup bitirdiğini düşünürsek Osmanlı
Devleti`nin neden bu kadar ayakta kalabildiğini iyice anlarız. Ve bunun
gibi tarihe adını yazan sayısız düşünür, sanatkâr, bilim adamı ve devlet
adamı örnekleri vardır. Son olarak 20. yy` da yaşamış bir düşünürün
düşüncesi bize kitap okumanın büyüsünü net olarak gösterecektir. Aynen
şöyle diyor:” Eğer elimde olsaydı oturup icat(lar) yapardım. Kitap
okuyup o yeni bilgileri uygulamaktan vakit kalmıyor.” İşte böyle bir
düşünce ancak bir kitap aşığından çıkabilir değil mi?