9 Temmuz 2012 Pazartesi

Okumanın Kazandırdıkları

Okumanın Gücü 
 
    Kitap, bilginin insanlar arasında yayılma vasıtası; okuma ise insanın özgürleşmesi, soyut düşünme açısından genişlemesi, sevgiyi bilip yaşaması, doğayı ve varlıkları tanıması, kendini bulması demektir.
    Belki hiçbirimiz şu ana kadar ne tam olarak bir kitap okuyabilmişizdir ne de herhangi bir kitabı yorumlayıp başkalarına tavsiye etmişizdir. Maalesef ülkemizde kitap okuma oranı çok düşük seviyelerde gözüküyor. Japonya`da insanlar tramvayda, trende, otobüste, arabada yani her türlü taşıma aracında elinde bilgi aracı olan kitabı eksik etmezken bizim de ellerimizden spor ve magazin kitap ve dergileri eksik olmuyor.  İşin esefle bakılacak yanı, ülkemizde en çok kitap okuması gereken kişiler gözüyle bakılan üniversite öğrencileri arasında okuma oranı %37,1`dır. Kitaba para vermeyen aydınlarımız bile sigaraya paralar verebilmektedir. İnsanlara kitap okuyup okumadıklarını sorduğumuzda mahcup ve altta kalmamak için genelde şu cevabı verirler:”Boş zamanlarım olsa okuyorum.” Bence bu kitaplara yapılmış bir hakarettir. Kitap eğer boş zamanlarda okunuyorsa boş bir uğraşı olarak görüldüğünden dolayıdır. Yoksa ne diye boş zamanlarında okusun ki? Ve ayrıca boş zaman yoktur, boşa geçen zaman vardır. Şunu çok iyi bilmeliyiz ki dünyayı insansız düşünemediğimiz gibi insanı da kitapsız düşünemeyiz. Çünkü kitap okuma insan için ekmek ve su gibi vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Hele teknolojik gelişmelerin ve her güne yeni bir gelişmenin ve icadın sığdığı bu bilgi ve teknoloji çağında insan buna çok daha fazla gerek duyuyor. Dünyada hızla meydana gelen bu  yeni gelişmelerin ve değişmelerin gerisinde kalmamak için büyük bir gayretle kitaplarla dost olmalı, onlarla haşır neşir olunmalıdır. İnsan ancak okuyunca, baş düşmanı olan cehaletten kurtulabilir ve kendi alanında araştırıcı, bilgili, geniş bakışlı ve çalışkan olarak yeni gelişen değişmelere ayak uydurup başarı ve mutluluğu yakalayabilir. 

    Olaya bir de dini bir pencereden bakacak olursak neden okumamız gerektiğini daha iyi anlarız. Bizler Yüce Yaradanımızın “Oku” hitabından sorumlu tutulduğumuz için okumalıyız. Bu emrin dinimizin ilk emri olması da okumamızın önemini daha da artırıyor. 
    Bundan sonra aklımıza şöyle bir düşünce gelebilir: “Peki okuyalım da ne okuyalım?” Bu da tam yerinde bir soru olur.  Hayvanların dahi yiyeceklerini seçtiği bu hayatta akıl ve irade sahibi olan insan da okuyacağı kitapları seçmelidir. Bu seçimde genel kaide okuyacağı kitapların kendisine faydalı olmasıdır. Çünkü faydasız bilgi çok fenadır ve insanın başına belalar doğurabilir. Önümüze çıkan her kitabı okumaya başlarsak tıpkı önüne gelen her yiyeceği yiyip mide fesadına uğrayan kişi gibi beyin fesadına uğramamız an meselesidir. İnsanın sevdiği, güvendiği büyüklerin tavsiyelerinin yanında milli manevi değerlerimize uygun; bize iyilik, güzellik ve yardımlaşma duygusunu kazandıracak kitaplar başta olmak üzere dikkatle seçtiğimiz her kitabı okuyabiliriz. Tarihini, ecdadını bilmek ancak okumakla olur. Okumayan insan fakir ve tarihsizdir. Tarihsiz bir insan veya toplumun başkalarına benzemesi ve dönüşmesi daha kolay olur. Kendi olmayan, özgür olmayan birey veya toplum edilgendir, bağımlıdır. Thomas Jatferson şöyle der: “Özgür insan, okuyan insandır.” Ayrıca bir gencin bir yandan dünyayı tanımak ve kazanmak için ders çalışırken bir yandan da inandığı dinin güzelliklerini anlatan, öğreten kitapları okuması da pekâlâ doğaldır. 

       Kitap okurken hiçbir zaman bir sınırlama yoktur. Çünkü hayatın dinamiğinde değişim ve gelişim vardır. Ne kadar okursak okuyalım yeni kitaplar ve bilgiler ortaya çıkacaktır. Bu durum bizi aralıksız, hayat boyu bir okumaya sevk edecektir. Devamlı okuyunca yani Balzac`ın deyişiyle çalışmanın, okumanın kölesi olunca bilginin efendisi olmak tertemiz ve güzel bir sonuç ortaya çıkaracaktır.   
      Bizce okumanın faydalarını anlatmaya kalkışmak ciltler dolusu eser vermeye niyet etmek gibidir. Öncelikle her kitabı, her kitap bir ömürdür düşüncesiyle okumalıyız. Yani okuduğumuz kitabın yazarının çoğunlukla hayat tecrübelerinden esinlenilerek yazıldığının şuurunda olarak okumalıyız. Ancak o zaman faydalarını görebiliriz.
     Kitap, insanın yetişmesi ve kültürel birikiminin oluşumunda önemli bir temel taşıdır. Bu yönüyle kitap okuma, eğitici ve geliştiricidir. Okuyan insanın düşünce ve anlama gücü gelişir, güncel meseleleri kolay anlar, olaylara daha objektif bir açıdan bakar, günlük hayatında da etkileme, gözlemleme ve ikna etme becerisini rahatlıkla uygulayarak kişilik tahlillerini yapabilir.
Kitap okuyan insanın bilgi dağarcığı ve kelime hazinesi zenginleşir. Ve insan kelimelerle düşündüğü için kelime hazinesi ne kadar genişse düşünce ufku o derece genişler ve zekâ seviyesi de o nispette artar.
    Kitap okuyan insan sosyal hayatta rahat ve aktif olur, genel kültürü ve başarı düzeyi artar, olayları üç boyutlu olarak ele alıp daha geniş düşünme kabiliyeti kazanır, daha sağlıklı düşüncelere sahip olur, hayata ve tarihe etraflıca bakma imkânı bulur.
 Okul hayatında başarılar ve zaferler kazanır. Kitap okumanın hem sözel hem de sayısal derslere olumlu katkıları olduğu için çok kitap okuyan öğrenci hızlı okuyup anlayarak dakikaların altın değerinde olduğu sınavda diğerlerinden daha başarılı olacaktır. 

    Bir Mısır atasözü şöyledir: “Güçlü olmak istersen, söz ustası ol.” Çünkü sınırlarda çarpışanlar, mücadele edenler artık silah, mermi değil bilgidir. Bu yüzden kendi alanında güçlü, sözü geçen, tek adres, otoriter, bir numara olmanın birinci temel şartı söz ustası ve bilgi sahibi olmaktır. Bunun şartı ise daima kitap okumadır. Yine bir düşünür şöyle der: “Dünyayı yöneten; kalem, mürekkep ve kâğıttır. Ve kişi, insanlar arasında kendisini hiç terk etmeyecek asil bir konumunun olmasını istiyorsa muhakkak okumalıdır” Yani bireyin işinde bir numara olmasının şartı okumaktır. İster öğrenci olsun, ister memur, ister esnaf, ister işçi, isterse de cumhurbaşkanı olsun; bu herkes için değişmez bir kuraldır. Medeniyetin kaynağı kültür, kültürün kaynağı ise bilgidir. Bilgi de ancak kitap ile olur. Ve şu da hiçbir zaman unutulmamalıdır ki dünya şuan hakikaten kalem, mürekkep ve kâğıtla yönetiliyor. Yani kendini kitapla yetiştirmiş ve çalışkan bireyler, toplumlar ve milletler tarafından yönetiliyor.
    Okumayı okul ve meslek kitabı çerçevesinde görüp orda sınırlayanlar ve bunun dışındaki bilgilere beyin kapılarını kapayan insanlar kısa süre sonra kabuk bağlar ve çürümeye mahkûm olur. Ve beyni kabuk bağlayan birinin de bunu yenilemesinin sırrı ise kitaplarla haşır neşir olmaktan geçer.
İnsanda öyle bir öğrenme ve bilme potansiyeli vardır ki dünyadaki hiçbir şeyle kıyaslanamaz.  Hz. Ali şöyle der:” Yemek yedikçe mide genişler fakat bilgi(kitap okuma) böyle değildir. İnsanın hafızası balon gibidir, dolduruldukça genişler.” İlim sonsuzluğunu burada gösteriyor işte. Başarılı olmanın temel etkeni özellikle geçmişteki ve şimdiki insanların tecrübelerinden yararlanarak onların düştüğü hata ve tuzaklara düşmemek ve başlanılan işe onların tecrübeleriyle girmektir. Böyle yapmanın tek yolu ise onların hayatlarını okuyup öğrenmektir. Ancak böyle amacımıza ulaşabiliriz. 

    Bilim, sanat, düşünce ve kültür dünyamıza belirli bir okulu bitirmeyip özöğrenim denilen yöntemle kendilerini yetiştirerek hakettikleri yerlere gelebilmiş kişiler vardır. Bunlar bu bilgi, saygınlık ve tecrübelerini okuma sevgisi sayesinde okudukları kitaplara borçludurlar. Edison ve Einstein üniversite mezunu değillerdi. Ama okudukları kitaplar sayesinde kendilerini tanıdılar ve hangi dalda kabiliyetli olduklarını keşfedip başarılı oldular. Y. Sultan Selim`in Mısır seferine giderken onlarca katır yükü kitabı yolculuğunda okuyup bitirdiğini düşünürsek Osmanlı Devleti`nin neden bu kadar ayakta kalabildiğini iyice anlarız. Ve bunun gibi tarihe adını yazan sayısız düşünür, sanatkâr, bilim adamı ve devlet adamı örnekleri vardır. Son olarak 20. yy` da yaşamış bir düşünürün düşüncesi bize kitap okumanın büyüsünü net olarak gösterecektir. Aynen şöyle diyor:” Eğer elimde olsaydı oturup icat(lar) yapardım. Kitap okuyup o yeni bilgileri uygulamaktan vakit kalmıyor.” İşte böyle bir düşünce ancak bir kitap aşığından çıkabilir değil mi?

     Sonuç olarak diyebiliriz ki bu teknoloji ve bilgi çağındaki gelişme ve değişmelerden habersiz kalmayıp güçlü olmak için her zaman ve her alanda yükselmek için muhakkak ama muhakkak  okumalıyız.  

5 Temmuz 2012 Perşembe

Okuma Alışkanlığımızın Durumu


Türkiye'de Okuma Alışkanlığı

Okuma alışkanlığına yeni bir anlayış getirmek amacındaysak, öncelikle Türkiye’deki okuma alışkanlığı ne durumda ona bir göz atalım. Şimdiden söyleyeyim, okuma karnemiz kırıklarla dolu!
Önce rakamlar konuşsun: *
- Ülkemiz okuma konusunda pek çok Afrika ülkesinden de geri kalmış durumda…
- Japonya’da toplumun % 14’ü,
- Amerika’da %12’ si,
- İngiltere ve Fransa’da % 21’i düzenli kitap okur iken,
- Türkiye’de durum % 0, 01 yani on binde bir…
- Birleşmiş Milletler İnsani Gelişim Raporu’nda kitap okuma oranında Türkiye; Malezya, Libya ve Ermenistan gibi ülkelerin bulunduğu 173 ülke arasında 86. sırada…
- Bir Japon, bir yılda ortalama 25 kitap okuyor. Türkiye’de 6 kişiye yılda 1 bir kitap düşüyor…

Okuma karnemiz de şöyle:
- Eğitim-Sen’in bir araştırmasına göre, öğretmenlerin yüzde 8’i hiç kitap okumuyor. Yüzde 39’u ise bu konuda bilgi vermek istemiyor. Yüzde 28’i ayda bir kitap alıyor.
Yeni nesilleri yetiştirmek için kendilerine sonsuz güven duyduğumuz öğretmenlerimizin %8’inin hiç kitap okumaması beklenmedik bir şey değil mi? Öğretmenlerimiz bunu yapıyorsa, öğrencilerimize ne diyebiliriz ki? Öğretmenlerimizin %8’i hiç elini taşın altına koymazken, Trabzon Valisi Nuri Okutan’ın başlattığı, “20 dakika kitap oku” uygulamasını ayakta alkışlamak gerekiyor.
- Ülkemizde 10 bin kişiden 3 kişi yılda 10 ve üzerinde kitap okuyorsa kitap kurdu sayılıyor. (Yorumsuz…)
- Bağımsız Eğitimciler Sendikası’ndan yapılan açıklamaya göre, kitap okuma oranının %4,5 olduğu Türkiye’de, yılda sadece 23 milyon adet kitap basılıyor. Japonya’da ise bir yılda basılan kitap adedi 4 milyar 200 milyon. AB ülkelerinde yıllık kitap harcaması 500 dolarken Türkiye’de bu rakam 2 dolar düzeyinde seyrediyor.
- Gazi Üniversitesi’ndeki 1915 öğretim üyesiyle yapılan araştırmaya göre, öğretim üyelerinin %21.9′u sadece akademik yayın okuyor. Yüzde 56,2’si ayda 1-2 kitap okuyor.

Çocuk Vakfı Çocuk Edebiyatı Okulu, 8 Eylül Temel Okur Yazarlık günü nedeniyle Türkiye’nin Okuma Alışkanlığı Karnesi isimli bir çalışma hazırlamış. Hazırlanan çalışmayla Türkiye’nin okuma haritası ortaya çıkmış. Araştırmaya göre, nüfusun yüzde 88′i okuryazar. Diğer çarpıcı sonuçlar şöyle :
- Türkiye’de çocuklar okuma becerileri açısından 35 ülke arasında 28.
- İhtiyaç maddeleri sıralamasında kitap 235. sırada
- Türkiye’de öğrencilerin sadece yüzde 19′u 25′ten fazla kitaba sahip.
- Türkiye’de kitaba yılda harcanan para 45 sent.
- Kütüphaneye gidenlerin sadece yüzde 8′i kitap okumaya gidiyor.
- Öğretmenlerin yüzde 33.4′ü düzenli kitap okuyor.
- Anne baba çaba harcamıyor
- Sadece dört anne babadan biri çocuklarının okuma alışkanlığını geliştirmek için çaba harcıyor.
- En çok basılan yerli beş kitap : Keloğlan Masalları, Nasrettin Hoca Fıkraları, Türk Masalları, Dede Korkut Hikâyeleri, Ömer Seyfettin’in Hikâyeleri.
- En çok basılan yabancı kitaplar La Fontaine Fablları , Ezop Masalları, Andersen Masalları, Çocuk Kalbi…

RTÜK’ün açıklamasına göre, Türkiye, dünyada televizyon izleme rekorunu kırdı! Türkiye’de bir yetişkin günde 5 saatini, çocuklar ise 3 saatini televizyon karşısında geçiriyor. Bunu yaparken, yetişkinler günde 50 sayfa, çocuklar da 30 sayfa kitap okusalar sizce de bir şeyler daha da güzel olmaz mı? En basitinden, okudukça kelime dağarcığı gelişeceği için, okurların düşünme yetisi de aynı yönde gelişecektir. Toplum içerisinde daha çok kavramla düşünme, farklı boyutları da görebilme ile sağlıklı bireylere sahip olunacaktır. Bunları düşünen insan, aptal kutusuna da bu denli bağımlı olmayacaktır.
Araştırmak, bilgi sahibi olmak gibisi yoktur kanımca. Çünkü bilgi güçtür ve güçlü olan kazanır. Toplumumuzda düşünmeyi beyinle değil, kulakla yapıyoruz. Araştırmadan, farklı kaynakları taramadan duyduğumuzu olduğu gibi kabul ediyor, hatta kanıksıyoruz. Üstelik bu “kuru düşünceyi” tamamen gerçekmiş ve doğruymuş gibi de –araştırmadığımız halde- etrafımıza yaymaya çalışıyoruz. Yorumlayamayan, çözümleyemeyen, sentez yapamayan, doğruyu-yanlışı bilmeden karar verebilen, eleştiri yeteneğinden yoksun bir toplumdan daha tehlikeli ne olabilir?
Amerika’da düzenli kitap okuyanların oranı %12 imiş. Ben de bu yaz New York’ta katıldığım yaz kampında yaşları 5 ile 17 arasında değişen çocukların, oyunlardan sonra 10’ar dakikalık aralarda bile, kitap okuduklarına şahit oldum. Şehir merkezinden yaklaşık 20–25 km uzakta bile, birkaç günde bir yeni kitap sipariş etmeleri de beni şaşırtmıştı. Bizdeki durum bu olaydan ne kadar farklı değil mi?
Kitap okumanın; yorumlamayı, düşünmeyi ve eleştiri yapmayı geliştirme gibi faydalarının yanında, saymakla bitiremeyeceğimiz pek çok faydasının olduğunu biliyoruz.
Anne-babalar, öğretmenler, ağabeyler, ablalar, “büyükler” olarak bize düşen görev açıktır: Bol bol okuyalım, okutalım! Kitap okumamak için türlü bahanelere başvurmaktan kaçınalım. Kitap okumanın gerekliliğini kavrayıp, gereken hassasiyeti gösterelim. Okuyan bireyler olalım. Okuyan bireyler olarak, topluma daha faydalı hâle gelelim. Unutmayalım ki: Sağlıklı nesiller kitap okumayla yetişir!

Deneme yazısı

3 Temmuz 2012 Salı

Okumak Caillou

Caillou Kitap Okuyor...


Kitap Okumaya Başlamak

Bir kardeşimiz kitap okumaya nasıl başlayabilirsiniz diyerek güzel bir çekim yapmış izleyelim......


Karagöz ve Hacivatça Okuma

Hadi bana okuma öğret!!!


Okumak Çocuk Gözüyle


Kitap Okumanın Güzelliği

Okumak En Güzel Erdemdir